Deyimler-2
1-2-3-4-5-6-7-8-9-SoN
“B” Harfiyle Başlayan Deyimler
Baba adam: Ağır başlı, iyi yürekli, olgun, hoşgörülü, yaşlıca adam.
Babası tutmak (veya babaları üstünde olmak): Çok fazla öfkelenmek, kızgınlığı her hâliyle belli olmak.
Babana rahmet: “Yaptığın iş, söylediğin söz çok yerinde; Allah senden razı olsun” anlamında hoşnutluk, memnunluk bildirmek için kullanılır.
Baba ocağı (evi veya yurdu): Dededen, babadan kalma ev; toprak, yurt.
Babasının hayrına (mı?): Hiçbir çıkar gözetmeksizin.
Bağ bozmak (bağbozumu): 1. Bağda son kalan ürünün toplanması. 2. Bu işlerin yapıldığı mevsim (güz), gün.
Bağrına basmak: 1. Kucaklamak, kolları ile sararak göğsüne yaslamak. 2. Birini gözetip kayırmak, koruyup yetiştirmek.
Bağrına taş basmak: Uğradığı zarara, felakate sesini çıkarmadan katlanmak.
Bağrını delmek: İçine işlemek, pek dokunmak, dertli olmasına yol açmak.
Bağrı yanık: Çok acı çekmiş; dert, sıkıntı, darlık, kahır görmüş; yaslı.
Bahse girmek: Görüşünde veya iddiasında haklı çıkacak tarafa bir şey verilmesini kabul eden sözlü anlaşma yapmak.
Bahtı kara: Mutsuz, dertten kurtulamayan, işleri hep ters giden.
Baklayı ağzından çıkarmak: Sabrı tükenip o zamana kadar sakladığı şeyleri söylemek.
Bal alacak çiçeği bilmek: Çıkar sağlanacak yeri veya şeyi bulmak, bu konuda nasıl hareket edileceğini bilmek.
Baldırı çıplak: İşsiz güçsüz, serseri, başı boş, ayak takımından.
Bal dök (de) yala: Bir yerin çok temiz, pırıl pırıl olduğunu anlatmak için kullanılır.
Balgam atmak: Bir iş ya da konu üzerinde kuşku uyandıracak söz söylemek.
Bal gibi: 1. Çok tatlı. 2. Çok iyi, adamakıllı, pekâlâ.
Balık etinde: Ne şişman, ne zayıf; biçimli, kilosu yerinde olan.
Balık istifi: Çok sıkışık bir durumda.
Balık kavağa çıkınca: Gerçekleşmesi mümkün olmayacak işleri anlatmak için kullanılır.
Balon uçurmak: İlgililerin ne diyeceklerini anlamak veya insanların telâşlanmalarını sağlamak amacıyla aslı olmayan bir haber yaymak.
Balta olmak: Musallat olmak, asılmak, direnerek bir şey istemek, istediğini yaptırmak için sürekli ısrar etmek.
Baltayı taşa vurmak: Bilmeyerek karşısındakini kıracak söz söylemek, pot kırmak.
Bam teline basmak: Bir kimseyi, duyarlılık gösterdiği konuda kızdıracak söz söylemek, öfkelendirecek bir şey yapmak.
Bana mısın dememek: Aldırış etmemek, ona hiçbir şey etkili olmamak.
Barut fıçısı: Her an karışıklık, kavga ve savaşın çıkacağı yer.
Barut kesilmek: Çok öfkelenmek, kızmak, sinirlenmek.
Basıp gitmek: Aklına koyduğu şeyi yapmak amacıyla, o an bulunduğu yerden kimseye danışmadan ayrılmak.
Basireti bağlanmak: Gerçeği göremez, iyi düşünüp kavrayamaz bir duruma düşmek.
Baskın çıkmak: Üstünlüğünü göstermek, karşısındakini geçmek.
Bastığı yeri bilmemek: 1. Çok fazla sevinmek. 2. Dengesiz hareketlerde bulunmak, durumunu kontrol edememek, şaşkınlıktan nerede olduğunu bilememek.
Baston (kazık) yutmuş gibi: Dimdik duran, yürüyen kimsenin durumu.
Başa baş (gelmek): Birbirine denk, eşit olmak; birlikte olmak.
Başa çıkarmak: 1. Bir işi bitirmek, sona erdirmek, başarmak. 2. Bir kişiye aşırı ölçüde ilgi gösterip çok şımartmak.
Başa çıkmak: Gücünün üstünlüğünü kanıtlamak, bir şeye gücü yetmek.
Başa geçmek: 1. En üstün yeri almak. 2. Herhangi bir konu önemce ilk sırayı almak.
Başa gelmek: Kötü bir duruma uğramak.
Başa güreşmek: 1. Yağlı güreşte başpehlivanlık için güreşmek. 2. En üstün sonucu almak için mücadele etmek, yarışmada birinciliği almak için uğraşmak.
Baş ağrısı: Varlığı tedirginlik verici şey, rahatsız edici kimse.
Baş ağrıtmak: Yerli yersiz konuşarak, gereksiz sözler söyleyerek, çok konuşarak birisini rahatsız etmek.
Başa (başına) kakmak: Yapılan iyiliği yüzüne vurarak birisini üzmek, incitmek.
Baş alamamak: Çok uğraştıran bir konudan kurtulup da vakit ve fırsat bulamamak.
Baş aşağı gitmek: Sürekli kötüleşmek, zarar görmek.
Baş başa kalmak: Biriyle yalnız kalmak, iki kişi bir arada yalnız kalmak.
Baş başa (kafa kafaya) vermek: Birbirinin düşüncesinden yararlanmak üzere birkaç kişi toplanıp bir konuyu görüşmek, bir konuda dertleşmek.
Baş belâsı: Sürekli rahatsız eden, yük olan, bir kimseye musallat olup sıkıntı veren ve uzaklaştırılamayan kişi ya da şey.
Baş çekmek: Ön ayak olmak, öncülük etmek.
Baş edememek: Gücü yetmemek, başarı kazanamamak, bir işi başarmakta zorluk çekmek.
Baş eğmek: Direnmekte vazgeçip güçlünün buyruğuna girmek, teslim olmak.
Baş göstermek: Ortaya çıkmak, belirmek, vuku bulmak.
Baş göz etmek: Evlendirmek.”Şu kızı da bir baş göz edersem gözüm arkada kalmayacak.”
Başı ağrımak: Bir işten dolayı sorumlu duruma düşmek, kaygu çekmek.
Başı altından çıkmak: Kötü bir şey, kötü bir durum, birinin gizli düzeni ve tertibiyle meydana gelmek.
Başı bağlı olmak: 1. Evli ya da nişanlı olmak. 2. Serbest, özgür olmayan, bir yere bağımlı olan.
Başı boş bırakmak: Bir kimsenin üzerindeki denetimi ve gözetimi kaldırmak, kendi bildiğine bırakmak.
Başı darda kalmak (başı dara düşmek): Çok sıkıntılı, çaresiz bir durumda olmak; parasızlıktan dolayı güç bir durumda kalmak.
Başı derde girmek: Can sıkıcı, üzücü, istemediği bir duruma düşmek.
Başı dik gezmek: Utanılacak bir durumu olmadan, onurlu şekilde toplumda yer almak.
Başı dönmek: 1. Bir şey karşısında şaşırmak. 2. Sıkıntı meydana getiren bir durum karşısında bunalmak. 3. Dengesini yitirmek, gözleri kararmak; çevresi kararıyor, dönüyor, kayıyor duygusu içinde sarsılmak.
Başı göğe ermek: Beklenmeyen, umulmayan bir mutluluğa, sevince ulaşmak.
Başı kalabalık (olmak): Bir iş dolayısıyla yanında çok fazla kişi olmak.
Başına belâyı satın almak: Sıkıntı, üzüntü ve tedirginlik verici olduğunu sonradan anladığı bir işe kendi isteği ile girmiş bulunmak.
Başına bir hâl gelmek: Büyük, içinden çıkılması zor güçlüklerle karşılaşmak; kötü duruma düşmek.
Başına buyruk: Dilediğini izin almaksızın yapan, istediği gibi davranan.
Başına çalmak: Bir şeyi sert, öfkeli ve kızgın bir davranış içinde vermek.
Başına çorap örmek: Bir kimseye, haberi olmadan, kötü duruma sokucu davranışta bulunmak, alt etmek için gizlice plân kurmak.
Başına çökmek: 1. İştahla sofraya oturmak. 2. Bir işi çabuk bitirmek üzere oturup ele almak. 3. Birini altına alıp dövmek.
Başına devlet kuşu konmak: Ummadığı, beklemediği bir nimete ya da varlığa kavuşmak.
Başına dolamak: İçinden çıkılması zor bir işi birine musallat etmek.
Başına iş açmak: Uğraştırıcı ve üzücü bir işin çıkmasına yol açmak.
1-2-3-4-5-6-7-8-9-SoN